Kurları Anlamayanların Bu Piyasalarda İşi Zor

Tahvil-bono piyasalarının, diğer piyasalara göre daha doğru bir fiyatlama yaptığını düşünürüm. Bu piyasadaki profesyoneller daha sabırlı ve disiplinlidirler. Ancak öyle bir dönemin içindeyiz ki, bir finansal varlığa yatırım yaparken, farklı unsurları hesaba katmak gerekiyor. Bu durum tahvil-bono piyasası için de geçerlidir. Normal şartlarda; oynaklığın en yüksek olduğu piyasa döviz piyasasıdır. Bu piyasanın önemi son dönemde daha da arttı. Çünkü buradaki çılgın hareketler, diğer piyasalardaki getirileri silip süpürebiliyor. Kur hareketleri, portföy getirilerinde artık kilit bir rol oynuyor. Örneğin, EUR/USD’daki sert düşüş sebebiyle, Avrupalı yatırımcılar Amerikan hisse senetlerinde son bir yılda yüzde 40 civarında para kazandılar. Amerikalı yatırımcılar Avrupa hisselerinde son 12 ayda yüzde 10 civarında para kaybettiler. Kısacası, para birimlerini anlayamıyorsanız, bugünkü piyasalarda işiniz gerçekten zor. Yine bu açıdan değerlendirirsek, gelişen piyasaların tahvil ve bonoları, hisse senetleri, para birimleri büyük riskler taşıyorlar. Dolardaki yükseliş, bu ülkelerdeki yatırım sepetlerini yıpratıyor. İçinde bulunduğumuz çeyrekte EUR/USD’ın yukarı yönlü bir hareket yapabileceğini düşünsem de, orta dönemde dolar devri devam edecek. Tabii dolardan bahsetmişken, Amerikan tahvillerine değinmemek olmaz. Amerika’da piyasa faizlerinin hızla artacağını düşünenler hayal kırıklığına uğrayabilirler. Global ekonomideki dezenflasyon baskısının bittiğini söylemek için erken sayılır.

Avrupa hisseleri, son aylarda yatırım bankalarının ve finans kurumlarının araştırma raporlarında sıkça yer alıyor. Yükselişin devam edeceğinden bahsediliyor. Seçici olmak kaydıyla, bu bölgede hala potansiyel var. Seçici ifadesini kullanıyorum, çünkü Avrupa hisseleri Amerikan hisselerinden görece pahalıdır. Bu değerlendirmeyi, Fed’in tahvil alım programına başladığı dönem ve Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alım programına başladığı döneme göre yapıyorum. Buna rağmen, özellikle Alman hisselerinde getiri potansiyeli görüyorum. EUR/USD bir yıl önce 1.3990 seviyesindeyken, Alman şirketleri para kazanıyordu. Parite bugün 1.05, Alman şirketleri rekabetçilik açısından da avantajlı hale geldiler. Çok uluslu Alman şirketleri önümüzdeki dönemde cazibelerini koruyabilirler. İtalyan, İspanyol, Yunan piyasalarında da fırsatlar bulunabilir. Ancak dünyaya rahatça mal satan, katma değer yaratan ülkeler öne çıkabilir.

Sert kur hareketleri nedeniyle, gelişen ülkelerin piyasalarına yatırım yaparken temkinli olmak gerekiyor. Tabii bu grup içinden sıyrılanlar da oluyor. Hindistan ve Çin gibi ülkelerin piyasalarında pozitif rüzgarlar esiyor. Hindistan’da para ve maliye politikalarının birlikte kullanılması, yatırımcılara güven veriyor. Büyüme hız kesmesine rağmen; para ve maliye politikalarının kullanılması, piyasalardaki serbestliğin artmasına yönelik atılan adımlar, Çin yönetimine olan inancı artırıyor. Para politikasına saplanmayan; vergi indirimlerini, altyapı harcamalarını, finansal piyasaların işleyişine yönelik düzenleyici önlemleri tartışan/açıklayan ülkeler, doların altın çağında bile küresel yatırımcıların kadrajına giriyorlar.

Küçük yatırımcıların kur hareketleri nedeniyle fazla bir manevra alanı yok. Kur riskini hedge etmek, hem maliyetlidir, hem de bir yatırım kültürü işidir. Bireysel yatırımcıların sigortaya bakışıyla, faiz ve kur riskine önlem almaya yönelik yaklaşımları benzerdir. Korunmak amacıyla ekstra para harcamak istemezler. Diğer taraftan, risklerden korunmak için önlem alabilecek yatırımcıların önünde iyi fırsatlar duruyor.

 

Doç. Dr. Atılım Murat

17/04/2015 tarihinde eklendi.
Tüm Blog